Bu Yeni Dili Kavramak Hiç de Kolay Değil!

"Gerçek, insanların karşısında farklılıklar arz etmeyen tek şeydir. Herkes bilinçaltına işlemiş olan ruhsal bir istemle yaşamaya çalışır ve her halükarda yaşamaya çalışır. Bir insan yaşamak ister çünkü yaşamaktadır da, çünkü bütün dünya yaşamaktadır."

"Biz burada ölümün yarenliğindeyiz. Yeni gelenleri damgalıyorlar, herkesin bir numarası var. O andan itibaren kendinizi kaybetmiş, terk etmiş oluyorsunuz ve salt bir numaraya dönüşüyorsunuz. Artık eskisi gibi değilsiniz, sadece bir yerden diğerine gidebilen bir numarasınız o kadar... Yeni mezarlarımıza yaklaşıyoruz adım adım... Bu ölüm kampında demirden bir disiplin hüküm sürmekte... Beyinlerimiz sersemlemiş durumda ve düşüncelerimiz de numaralandırılıyor; bu yeni dili kavramak hiç de kolay değil..."

Toplama kampından sağ kurtulan bir Musevinin notları.
Boyalı Kuş - Jerzy Kosinski.

Marx'ın Gözünden Mitoloji

"Marx'a göre mitoloji, "doğanın güçlerini hayalgücünde ve hayalgücü aracılığı ile denetler ve biçimlendirir; dolayısıyla bu güçler üzerinde gerçek bir denetim ortaya çıktığında, mitoloji ortadan kalkar." Kısacası, mitoloji, insanlar tarihlerini bilinçli tercih ve tasarıma göre yapma kapasitesini elde ettğinde ortadan kalkan, insan ürünü, tarihsel olarak bir ara halkadır." der Raphael.

Proudhon, Marx, Picasso: Essays on Marxist Aesthetics, 1981

EKSİK ÜLKELER ATLASI

Vapur tavanı yosun tutmuş
Sayfaları kopmuş ülkeler atlası
Yer yer savaşlar
Cengiz istilaları
Yeni Dünya'da yedigöller
Mavi buzullar baştan aşağı
Az beride güzel kızlar
Seksen günde bir dönence
Özgür atlar diyarı
Devrimin ikinci, bilemedin üçüncü gününde
Diğeri Kapadokya 
Solur dizimin dibinde
(Bir Darwin bir de beyaz adam. Sahi bilen var mı neyin peşinde?)
İlk insanın adımları
Kara kıtanın sağ gözünde
Tüm bunlar, olsa olsa
Baştan aşağı bir dönence
Şiiri sorarsan eğer 
8848
İlkin Everest'te.

Edip Cansever

      Edip Cansever, yazmaya çabalarken ve yazarken yüklendiğim lokomotif, tıkandığımda iki satırıyla elimden tutan, yalnızlığı, sevgiyi, sevdayı, yaşamı, ölümü, sevinci yani kendi deyimiyle bir insanı insan yapan her duyguyu insanca yaşamama katkı koyan, bazı bazı anlamakta zorlandığım, öbür zamanlarda bir coşkudur alıp götüren dizelerin sahibi adam, 28 Mayıs 1986'da her daim yaşadığı ve yaşattığı şiire veda etti.

      Belki en sevdiğim şiiri değil ama kendine ait bulabildiğim tek ses kaydı. 



Tamamlanmamış Bir Düzyazı Şiiri'nden


...Böyle,
Nerede bir sakinlik varsa kadınlı erkekli
Sonsuza dek süremiyor
Günün hiç bir vakti.

No Clear Mind - Static

Shoegaze'in Post-Rock ile harmanı bilinç altı ve bilinç üstünün zamanda yer değiştirmesine yol açıyor. Bu ikiliyi bira ile fıstık gibi, alt ile üst gibi, Leon ile Mathilda gibi ve dahası bir kadın ile bir erkek gibi düşünebilirsiniz.


"YAŞAM DÖNÜŞÜMDÜR"



   Uzun vakitler önce klavyemden çıkan ve insanın moderniteyle birlikte var olan problemlerinden biri olan yorgunluğunun, kimi şeylerin önüne geçtiğinin apaçık ortada olduğu, "Yoruldum Patron" adındaki girdiyi yanlışlamaya çalışan, uzun soluklu bir cümledir bu, yazıya başlamaya çalıştığım.


   Gece gündüz eşitleneli beş gün oldu. Gece gündüzün eşitlenmesi Dünya'nın adaletidir masaya serilmiş bir haritada. Geride bırakılan ve gidilen şehir arasındaki orta noktadır. Geride bıraktığın şehir, hatıralarındır, gittiğin şehirse düşlerin. "Aşkı anılar besliyor, düşler kadar" satırlarını da nice sevmem bundandır. Gideceklerim kadar, yaşadığım şehirleri sevmem bundandır. Orada attığın adımlardır, otobüsün camına yarı uykulu yüzünü yaslamandır, saniyelerce baktığın güzel çirkin kızlar, kadınlardır ve daha az saniyelerce baktığın yakışıklı çirkin erkeklerdir. Kavgalardır, öpüşlerdir, parklardaki çocuk gülüşleridir, pazar günleri nadir duyulan bir arabanın sabah kornasıdır, güvercin curnatasıdır. Düşler de düşlerdir.

   Sonra anılar ve düşler bir Dünya'dır, bir gün dönümüdür akşam serininde, yağmurda, öğle sıcağında. Zeytin siyahsa eğer menekşe mordur dönüşümü, yeşilse açık yeşile çalışıdır. Bilmelidir ki her şey, onların vakitleri gelmiştir, bir hayatın başka bir hayat olma zamanıdır. Ve sevinir bu duruma, kadim bir ağacın dallarında olsa da, gölgesinde uyuyan bir gövdenin huzuru gibi. Uykuya dalmak bir gün dönümüdür, rengin değişmesi  bir gün dönümüdür, bir çiçeğin solması ve yeniden olması ve yeniden solması da gün dönümüdür. Ne olursa olsun bir hüznün ardından gülümsemektir sevdiğine, ertelenmemesi gereken bir mücadele biçimidir en renkli ve en renksiz sözlerle, melodilerle. Demem o ki; "Yaşam dönüşümdür".


"Adımı unutup
 Bir kaya gibi sert ve görkemli kalmayı bileyim
 Elbette umutsuzluğa düşerim bazan
 Elbette umutluyum her zaman
 Neden yazılır bir şiir
 Neden okunur bunca yazı
 Çünkü nasıl aşılabilir başkaca
 İnsanın karmaşıklığı"


   dizelerini sevmem de belki aynı sebeptendir. Hüda-i Nabit'tir bir nevi. Ya Ben? Ben de Hüda-i Nabit'imdir bence. Nasıl ki sen de öyleysen. Olanca sessiz, olanca bakışsız yürünen bir yol sonrası kurulan ilk cümle gibi hem, bir o kadar da öyle değil. Çünkü o cümle bir savaşın ve bir sevişmenin habercisidir.


   Bir o kadar şiirden bozma, bir o kadar da şiire eğimli bu yazı da, mevsimi gelmiş bir toprağın, bir ekinin harman olup sonsuza uzanmasıdır. Kaya gibi sert ve görkemlice kurulmuş bir cümlenin de gövde gösterisinden, noktaya varamadan mağlup çıkmasıdır, ama en çok da galip çıkmasıdır.